21. Yüzyılın Büyük Kaygısı : Yaşlılık



İnsanlık tarihinin başladığı yer, Afrika’nın güney doğusu olarak kabul edilir. İnsanoğlu buradan öncelikle kuzeye Arap yarımadasına geçti daha sonra bir kısmı Hindistan kıyıları boyunca yol kat ederken, bazılarımız ise önce Anadolu’ ya ve sonrasında Avrupa kıtasına ulaştı. Avrupa’ ya ulaşılan tarih bundan tam 45 bin yıl önceydi. İnsanoğlu Avrupa’ ya vardığında kendine çok benzeyen bir tür ile karşılaştı. Bu insan türü Neandertal olarak anılmaktaydı ve Afrika’ dan gelen bizler, bu türün devamlılığına son verdik.

 O zamanlarda insanlığın üç ana ihtiyacı bulunmaktaydı. Bunlar; barınma, beslenme ve üremedir. Bu üç madde aynı zamanda Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinin temelini de oluşturmaktaydı. İnsanoğlu önce avcı toplumu oldu, daha sonra toplayıcı (tarım ile uğraşan) bir topluluk haline geldi. Artık bundan sonra karınlarını doyurmak için ekip biçerek daha kolay yoldan beslenme ihtiyaçlarını karşılayacaklardı. Nüfus arttı ancak o zamanlarda yaşlı olan insanların durumu ne olacak diye kimse kafa yormamaktaydı. Çünkü insan türünün ortalama yaşam süresi 18–20 yıldı[1].

 İnsanoğlu tarih boyu birçok hastalık ile karşılaştığında kitlesel yok olmanın önüne geçemiyordu. 15. Yüzyıl öncesi milyonlarca insan veba salgınından ölürken[2], bugün bu hastalık aklımıza bile gelmiyor. Aynı şekilde çiçek hastalığı, aşısı bulunana kadar yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olmuşken, bugün bir hastalık olarak bile anılmamaktadır. Sarıhumma, kolera, tifüs, sıtma gibi hastalıklar yüzyıllar boyunca can alırken insanoğlu sadece ölümünü beklemekle yetindi. 1914–1918 yılları arasında yaşanan I. Dünya Savaşında toplam 17 milyon asker ve sivil yaşamını yitirirken[3], 1918 yılında baş gösteren İspanyol nezlesi 50 milyon ile 100 milyon arasında insanın ölümüne sebep olmuştur. Bazı salgınlar savaşlardan bile büyük sayıda insanın ölümüne sebep oluyordu. Yine o zamanlarda insanların yaşlılık ile ilgili bir kaygıları yoktu. Çünkü yaşam süresi beyaz erkeklerde 54 ve siyah erkeklerde 46’ydı[4].

 İnsanoğlu dünyanın o tarihe kadar göreceği en büyük savaşı da yaşamıştı. 2. Dünya savaşı yaklaşık 65 milyon insanın yaşamına mal olmuştu. Bu kadar büyük bir savaşın yaşanması ve aynı zamanda atom bombasının kullanılması aslında bir şeyi de gösteriyordu. Artık gelişmiş bir topluluktuk, şehirleşmiştik, sanayi devrimi bayağı bir yol kat etmişti, teknolojiyi kullanıyorduk ve kendi yaşamımızı daha kaliteli kılmak için bir şeyler yapabilirdik. Ve sonunda bunu başardık. Bilimin ve teknolojinin gelişmesi hastalıkların önüne geçti, daha kaliteli, sağlıklı ve uzun yaşamaya başladık. Bu uzun yaşam yaşlı bireylerin sayılarının da artmasına sebep oldu.

 2. Dünya savaşına kadar problem olarak görülmeyen yaşlılık, günümüz insanının en büyük sorunlarından birisidir. Yapay zekâ, Endüstri 4.0 ve buna paralel olarak Japonların ortaya attığı Toplum 5.0 ‘ın ana amacı yaşlanan toplumları, gençler gerekmeden refah seviyesini sağlayabilmektir. Ancak ne kadar çalışma yapılırsa yapılsın genç nüfusa ihtiyaç her zaman olacaktır. Sonuçta gelecek nesillerin devamı için insan üremek zorundadır.

 Yaşlanma problemine önlem almak isteyen Kanada, Birleşik Devletler ve Avustralya gibi ülkeler ise göçmenlik modelini uygulamaktadır. Örneğin Kanada, önümüzdeki 3 yıl içinde yaklaşık 1 milyon nitelikli göçmene ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor[5]. Göçmenleri alırken, Kanada’nın uygulamış olduğu puanlama modelinde genç bireyler en yüksek puan kazanan bireyler olmaktadır. Yaşınız 18–35 arasında ise en yüksek puanı kaptınız demektir[6]. Tabii ki sadece yaş yeterli değil, aynı zamanda belgelenmiş İngilizce bilgisi ve mesleki tecrübe de gerekmektedir. Eğer göçmenler Kanada’ya alınmaz ise 2036’ ya geldiğimizde nüfusunun 3'te 1'i yaşlılardan oluşmuş olacaktır[7].

 Eğer Şekil-1 deki 2050 nüfus projeksiyonuna bakarsak, gelişmiş ülkelerin %30 -%40 oranlarında nüfusunun yaşlılardan oluştuğu görülmektedir. Bunun yanında Afrika ülkelerinin ise yaşlı nüfusunun olabildiğince düşük olduğu görülmektedir. Avrupa’ ya kaçak olarak giden göçmenler ,Avrupalıların gelecekte çok işine yarayacak. Bugün karşı çıkmalarının sebebi ise, ne var ne yok tüm göçmenleri almak istemediklerinden dolayıdır. Yani eğer bir göçmen alacaklarsa seçerek almak istiyorlar.

Şekil-1


Türkiye’den biraz bahsetmek gerekirse, ülkemizin 2018 verilerine göre ortalama yaşam süresi 78' dir ve nüfusumuzun % 14 ‘ü, 65 yaş üstü bireylerden oluşmaktadır. 2050 yılına geldiğimizde, nüfusumuz 95 milyona ulaşacak[8] ve 65 yaş üstü nüfus oranı %21,6 olacaktır. Bunun için Cumhurbaşkanımız en az 3 çocuk ısrarını devam ettirmektedir. Çünkü nüfusumuz yaşlanıyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, diğer gelişmiş ülkeler gibi teknoloji devrimini yakalayamaz ise işler çok da iyi gitmeyecektir. Onların yaşlılarına bırakacağı bir teknolojik gelecekleri var; işlerini yapan robotları, arabalarını süren otonom araçları ve gelir getiren kendi kendine çalışan fabrikaları. Bizler ise ya genç nüfusu dinamik tutacağız ya da teknolojik olarak onlar gibi olacağız. Eğer her ikisini de başarırsak işte o zaman voleyi vurduk demektir.

Referanslar

[1] https://www.sabah.com.tr/yasam/2009/05/13/ilk_insandan_bu_yana_omur_uzunlugu
[2] http://www.justiniansflea.com/events.htm
[3] https://www.bbc.com/news/magazine-25776836
[4] https://www.seniorliving.org/history/1900-2000-changes-life-expectancy-united-states/
[5] https://www.immigration.ca/canada-immigration-plan-targets-near-1-million-immigrants-3-years
[6] https://www.canada.ca/en/immigration-refugees-citizenship/services/immigrate-canada/express-entry/eligibility/federal-skilled-workers/six-selection-factors-federal-skilled-workers.html
[7] https://www.weforum.org/agenda/2018/12/canada-wants-to-take-in-more-than-1-million-new-immigrants-in-the-next-3-years/
[8] https://www.populationpyramid.net/turkey/2050/