Ülkeler Nasıl Zenginleşir?

Son günlerde sinemalarda gösterimi devam eden bir film var. Adı: Ayla. Ayla filminde Güney Kore – Kuzey Kore arasında geçen savaşta yaşanmış gerçek bir hikâye ele alınmaktadır. Filmdeki savaşa çok fazla değinilmemiş olsa da 2.5 milyon sivilin ve 1 milyonun üzerinde askerin ölümü ile sonuçlanan trajik bir olaydı.  Savaş 1953 te bittiğinde ülke fiili olarak tamamen ikiye bölünmüştü. Ancak aradan geçen yıllarda bariz bir belirginlik ortaya çıktı. Kuzeyde ekonomik gücü olmayan, dünyaya açılmamış, daha fakir kapalı bir rejim ülkesi Kuzey Kore. Diğer tarafta ise kişi başı gelir 27000 dolar üzerinde olan Samsung, LG, KIA, Hyundai gibi dünya çapında firmaları olan gelişmiş Güney Kore. Peki, tek bir milletin ikiye bölünmesiyle böyle bir fark nasıl oluşabilir? Sonuçta birinin yapmış olduğunu diğeri de yapabilirdi.


1945 yılında, ikinci dünya savaşı sonrası ikiye bölünmüş Kore yarımadasında, Güney ile Kuzey'in yapmış olduğu savaş bittiğinde ülke fiili olarak 38. Paralel üzerinden ikiye bölündü. Savaş sonrası Güney Kore, Türkiye ile hemen hemen aynı şartlarda hatta Grafik -1 de görüleceği üzere kişi başı geliri Türkiye’den daha düşük bir ülke idi. Hemen akıllara şu soru gelebilir. Bir Doğu Asya ülkesi olan Güney Kore bizden farklı olarak ne yapmış olabilir ki bu zenginliğe ulaşmış olsun?

Grafik -1

 Grafik-2 de görüldüğü üzere Kuzey ile Güney arasında kişi başı gelir ise hiç karşılaştırılmayacak kadar farklıdır. Hâlbuki bu iki ülke ayrışmadan önce aynı sosyal ve kültürel yapıya sahipti. Günümüzde Kuzey Kore’yi sadece attığı balistik füze denemelerinden adını duyarken, Güney Kore’yi ise modern, gelişmiş hatta birçok Avrupa ülkesinin daha ilerisinde bir ekonomiye sahip bir devlet olarak adını duymaktayız. Bu gelişmişlik düzeyini bazılarımız Birleşik Devletler ’in desteği ile açıklayabilir. Bu söylemin kesinlikle bir doğruluk payı vardır. Çünkü ABD’nin Güney Kore’de 40 bin kişilik bir askeri varlığı söz konusudur. Benzer desteği Kuzey Kore’de Sovyetler Birliği ve Çin’den gördü. Ancak Sovyetler Birliği neden aynı etkiyi Kuzey Kore üzerinde göstermedi? Veya bir başka soru daha sorabiliriz. Birleşik Devletler ile benzer şekilde göbek bağı kuran Suudi Arabistan, Türkiye veya Filipinler gibi devletler neden Güney Kore kadar bir gelişim gösteremedi?  

Grafik -2

Aslında bu gelişmişliğin ilk başladığı yere; Birleşik Devletlerin 20. Yüzyıldaki durumuna bakmamızda fayda var. Eğer fakirseniz ve soylu bir aileden gelmiyorsanız 20. Yüzyılın başlarında zengin olabilmek imkânsızdı.  Ancak ABD’de durum farklıydı. Bir fikriniz var ise patent almak, hem pahalı değil hem de bürokratik işlemlerde zaman kaybetmezdiniz. Ampulün mucidi Thomas Edison zengin bir aileden gelmemişti ancak çift yönlü telgrafını Western Union’ a 10 bin Dolar a sattı. Edison gibi fikir üretilen kişiler için işlerin bu şekilde kolay olması harika bir durumdu. Tüm hayatı boyunca 1500 patent ile dünya rekoru kırmıştı.

Fikirlerin bu kadar kolay patent alması yanında bu fikirleri fonlayacak bankaların durumu da önemliydi. Birinci dünya savaşı henüz başlamışken 1914 yılında 27.3 milyar dolar toplam aktif ile 27864 banka Birleşik Devletlerde faaliyet göstermekteydi. Türkiye Cumhuriyeti’n de ise 1923 yılında henüz yeni kurulmuş bir devlet iken toplam 35 banka faaliyetteydi.

Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki ekonomik büyüklüğe tekrardan gelecek olursak; temel olarak üç sebep sayabiliriz. Bunlar; eşitlik, adalet ve özgürlük. Bu sebepler, aslında gelişmiş diğer ülkeler ile geri kalmış ülkeler arasındaki bariz farkı oluşturmaktadır. Kuzey Kore’de kapalı bir rejim bulunduğu için devlet başkanı ve onun çevresindeki ayrıcalıklı insanlar iyi bir hayat sürerken, sıradan vatandaşlar sadece karınlarını doyurmak, barınmak ve biraz daha iyi yaşayabilmek için var olmaktadırlar. Eşit haklara sahip olmadıkları için akıllarına gelen bir fikir veya buluş hiçbir anlam ifade etmemektedir.  Eşit şartların olmadığı yerde özgür düşünceler de zemin bulamaz. Aslında böyle bir ortamda fikir ortaya atmak da kolay değildir. Bunun yanında sahip olunan mülkiyetler ve fikirler adaletin olmadığı bir devlette başka insanların eline geçebilir ve hak aransa bile sonuç alınamaz.
Hemen şu aklınıza gelebilir. Bu kadar kolaysa neden diğer ülkeler de eşitlik, adalet ve özgürlük şartlarını sağlayıp zengin olmuyorlar? 19. Yüzyıl sonu 20. Yüzyılın başlarında zenginliğin sebeplerini araştıran birçok iktisatçı çıkıp bazı hipotezler ortaya attılar. Ne var ki, hiçbiri tam anlamıyla reçeteyi belirleyemedi.

İlk olarak ortaya atılan hipotez sıcak bölgelerde yaşayanların soğuk bölgede yaşayanlara göre iklim şartlarından dolayı daha tembel olmasıdır. Ancak Avustralya ve Yeni Zelanda bu hipotezin yanlış olduğunu ispatlayan iki ülke oldu. Kişi başı gelir ve refah seviyesi çok yüksek olmasına rağmen orta kısımları tamimiyle çöl olan Avustralya ve insanların en huzurlu yaşadığı ülkelerden biri olan Yeni Zelanda tüm yıl boyunca 20 derece seviyelerinde sıcaklığı bulunan ülkelerdir.

İkinci ortaya atılan hipotez ise Britanya etkisinde kalan ülkelerin zengin olmasıydı. Bu hipotez ABD, Kanada, Avustralya, Zeni Zelanda ve Marşal Adaları için doğru olsa da Sierra Leone ve Nijerya için bu doğruluğu ispatlayamamaktayız.

Diğer ortaya atılan hipotez ise Avrupa ülkelerinin bu işin dinamosu olduğudur ve zenginliğin kaynağı Avrupa ülkelerinde yaşayan bireyler sebebiyledir. Ancak Avrupa’da tüm ülkeler zengin değildir.  Almanya, Britanya, Fransa ve İtalya için dinamo ülkeler diyebiliriz ancak doğu Avrupa’da bulunan Moldova, Romanya ve Bulgaristan neden onlar kadar zengin değil?

En son olarak da Eğitimin zenginleşmede çok önemli etkisi olduğu vurgulanır ve zengin toplumların eğitim seviyeleri de yüksek olduğu ifade edilir. Bu hipotez kısmı olarak doğruluk payı olsa da Doğu blok ülkelerinden kopan Beyaz Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan gibi ülkeler için geçerli olmuyor. Beyaz Rusya diğer bilindik adıyla Belarus’ un eğitim seviyesi yüksek olmasına rağmen kişi başı gelir 6200 dolar seviyesindedir ve bu oran Avrupa ortalamasının çok altındadır. 

Şimdi yeniden Güney Kore’nin Kuzey ile aynı iklim, aynı ulus ve zamanında iki süper güç tarafından ayrı ayrı desteklenmelerine karşın neden birisi zengin diğerinin fakir olarak kaldığına. Aslında Harita -1 ‘ in uzaydan görünüşüne baktığımızda başka hiçbir şey dememize gerek kalmıyor. Çünkü bir ülkenin harcadığı elektrik enerjisi o ülkenin gelişmişliği ile doğru orantılıdır ve uzaydan çekilen bu görüntü her şeyi açıklar.

Harita -1

Sonuç olarak Güney Kore, Kuzey Kore’den farklı olarak bireylerine daha özgürlükçü bir ortam sundu, yargı önünde bir işçi, bir memur, bir soylu veya bir devlet görevlisi aynı şekilde muamele gördü ve her bireye eşit haklardan faydalanma hakkı verildi. Bu sayede fikirler gelişti, ürünleşti ve yasal zeminde haklarını korudular. Güney Kore bu hızda ilerlerken Kuzey Kore ile arasındaki mesafe daha ne kadar açılacak içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda göreceğiz.

Az bilinen çok kıymetli web siteleri


Elimde uzun süredir paylaşmak istediğim ancak bir türlü fırsatını bulup derleyemediğim web sitelerini sonunda düzenledim. Belki 10 yılı aşkın bir süredir listemde bulunan ve sizler için de faydalı olabileceğini düşündüğüm çoğu kişinin az bildiği bazı web siteleri paylaşıyorum. Umarım listedeki siteler sizin de işinize yarar.

11-     Dünyadaki tüm ülkelerin yaşam istatistiklerini ve hangi hastalıkta hangi sırada olduğunu görebileceğiniz bir site.

22-     Birçok konu dalıyla ilgili kitapların PDF’ lerini ücretsiz olarak indirebileceğiniz bir site. Örneğin İngilizce bir hikâye kitabını rahatlıkla indirebilirsiniz.

33-     Yıllar önce keşfettiğim ve dünya üzerinde konuşulan çoğu dile ait CIA’ ye ait dil öğrenme PDF ve ses dokümanlarını içeren bir site.

44-     Yazılım, donanım, network ve bilişim güvenliği ile ilgili birçok PDF i bulup ücretsiz indirebileceğiniz bir site.

55-     Massachusetts Institute of Technology de verilen birçok dersin çekilmiş videolarını içeren MIT’ e ait bir site.

66-     CIA’ ye ait bu sitede dünyadaki tüm ülkelerin demografik, ekonomik, coğrafi ve bunlara ait istatistiki bilgileri içeren bir site. Veriler sürekli güncellenmekte.

77-     Microsoft sertifikalarını almak isteyenler için çıkmış soruları gösteren bir site. Güncel olarak da yeni sorular eklenmektedir.

88-      Microsoft sertifikası almak isteyenler için başka bir güncel soruların bulunduğu ve sürekli güncellendiği bir site.

99-     Toefl a girmek isteyen ve listening bölümü için kaynak arayanlar için harika bir site.

110-  Websitesi yapımı ile uğraşan ve responsive şablonları ücretsiz bulabileceğiniz bir site.

111-  Jason formatında bir datanın düzenli halini görmek için kullanabileceğiniz bir site.

112-  Yanlış yönlendirme sanatını anlatan TED de gördüğüm en muazzam konuşma. Konuşmanın sonunda hayretler içinde kalıyorsunuz.

113-  Neredeyse her konuyla ilgili ücretsiz birçok programı bulabileceğiniz bir site.

114-  Dünyanın geneli ile ilgili anlık istatistik verilerini bulabileceğiniz bir site.

115-  Dünyadaki bulunan tüm üniversitelerin ülke bazında web sitelerine ulaşabileceğiniz bir web sitesi.

116-  Eğer elektronik projelere merakınız var ise Cornell Üniversitesi’ nin 1999 dan günümüze yapılan bitirme projelerine ulaşabileceğiniz bir site.

117-  İngilizce öğrenmek için kısa videolar ve bu videolara ait metinleri bulabileceğiniz bir site.


3. Dünya Savaşı Sonrası




Birinci dünya savaşı Rus, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı hanedanlıklarının sonu oldu ve toplam 9 buçuk milyon insanın hayatına mal oldu. İkinci dünya savaşı 65 milyon insanın ölümüne ve sonrasında iki süper güç Amerika ve Sovyetler Birliği öncülüğünde çift kutuplu bir dünyanın başlangıcı oldu. Üçüncü dünya savaşı ise hem ölü sayısı olarak hem de yıkım olarak tarihin hiç görmediği kadar derin bir yıkım yarattı. Savaş başlamadan önce dünya nüfusu 9 milyardı. Savaş sonrası sadece 1 milyar insan kaldı.

Savaş ilk başladığında hiçbir ülke nükleer güç kullanmaya yanaşmadı. Ancak savaşın ikinci yılında Kuzey Kore’ nin Japonya ya attığı nükleer bomba savaşın seyrini değiştirdi. Birleşik devletler, Rusya, Çin, İsrail, Pakistan, Hindistan, İngiltere ve Fransa ellerinde olan nükleer bombaları kullanmaya başladı. Okyanusya kıtası hariç nükleer bombanın düşmediği bir kıta kalmadı. Bazı şehirler toz ve dumandan günlerce karanlık kaldı. Düşen bombalar sonrası insanlar sağ kalsa bile birkaç saat içinde ciğerlerine sinen gazdan dolayı hayatlarını kaybettiler.

Sokaklar bomboş. Nüfusu 100 milyon altında kalan hiçbir devlet varlığını sürdürememekte. Kendini güçlü gören sokak çeteleri insanların elinde ne varsa toplamakta ve kendilerince asayişi sağlamaktalar. Çoğu insan bu çetelerden kaçmak için metro istasyonlarında ve raylarda yaşamaktalar. Sokaklarda gezerken her yerde ceset görülmekte bazen de o anda intihar etmeye çalışan insanlarla karşılaşılmakta. Çoğu insan inancını kaybetmiş durumda ve gelecekten umudu kalmadı.

Dünya kaç yıl geriye gitti tam olarak bilemiyorum. Einstein’ ın dediği gibi “üçüncü dünya savaşı nasıl olacak bilmiyorum ancak dördüncü dünya savaşı taşlarla ve sopalarla olacaktır”. Şu an orta çağı yaşıyoruz desem yanlış olmaz. Elektrik, telefon ve internet yok. İnsanların en büyük ihtiyacı temiz su. Bu kadar kirlilik sonrası temiz su bulabilmek bir mucize. Neredeyse bütün barajlar kirlenmiş durumda ve sadece yeraltı suları olan tulumbalardan içilebiliyor. Tulumbaların etrafında da metrelerce kuyruk ve sürekli kavga var. Yaşamak için umutlar yavaş yavaş azalmakta. Eski günlerimize ne zaman dönebiliriz bilmiyorum. Telefon, elektrik ve internet kullanmak bir hayal gibi duruyor. Belki elektriğin nasıl üretildiğini biliyoruz ancak kimse üretmek için bir çabada bulunmayacaktır. Çünkü temel ihtiyacımız yiyecek, içecek ve barınma. Bunlar olmadan başka şeylerin pek bir önemi bulunmuyor.

Savaşın sonlarına doğru, Okyanusya kıtasına doğru bazı ultra zenginlerin taşındığını duymuştuk. Norveç Svalbard adasında, savaş öncesi her tohumdan örneklerin olduğu bir merkez inşa edilmişti. Bu tohumları da alarak zenginlerin kendilerine yeni bir dünya kuracaklarını düşünüyorum. Belki belli bir doygunluğa ulaşırlarsa dünyanın diğer taraflarını da faydaları dokunur. Bu insanların desteği haricinde, hangi ülkeler daha hızlı medeniyeti yakalar diye düşünmüyor değilim. Galiba savaşmayı iyi bilen ülkeler daha hızlı medeniyeti yakalayacaktır. Bugüne değin, ne kadar teknoloji ilerlemesi yaşandıysa hep savaşlar ile ivme kazanmıştır.

Savaş öncesi karşılaştırma yapılabilecek başka bir şey ise din. Artık kimsenin din ile alakalı konuştuğunu duymuyorum. Galiba çoğu kişi inancını yitirdi. Savaş başlamadan önce Müslümanlar ve Hristiyanlar bir kutup olarak ayrışmıştı. Yahudiler her zamanki gibi işlerine gelen Hristiyanlar ile ortak hareket ettiler. Ama bugün kimsenin din üzerine konuşacak bir hali kalmadı. Bu kadar yıkıcı bir sonucu Kuran-ı Kerim asırlar önce bildirmişti. Eminim ki İsra suresi 58. Ayet gerçekleşmiş oldu.


“Hiçbir memleket yoktur ki, Biz onu kıyamet gününden önce helak etmeyelim veya şiddetli bir azap ile cezalandırmayalım; Kitab' da bu yazılı bulunuyor.” İsra-58


Mars ta Nasıl yaşanır?


2015 yılında başrolünde Matt Damon’ ın oyndığı Marslı filmini bazılarımız izlemiştir. Filmdeki en can alıcı sahnelerden biri Mars’ ta mahsur kalmış Matt Damon’ ın patates yetiştirmesidir. İnsanoğlu yıllardır kendi gezegeni dışında bir gezegende hayatını sürdürüp sürdüremeyeceğini tartışıp durmakta. Ancak çoğumuzun aklından geçen şu oluyor; oraya gidersek ne yer ne içeriz J . Nasıl hava soluruz ve nasıl barınırız.

Yaklaşık 20 yıl önce NASA, Mars a insanoğlu ile gidiş tarihini 2050 olarak açıklamıştı. Daha sonra gelişen teknoloji bunun 2035 lerde olabileceğini düşündürdü. Sonrasında Elon Musk diye biri çıktı ve bu tarihin 2025 e kadar olabileceğini söyledi.  Bunu Elon Musk söylediyse sonuçta dikkate almaya gerekli bir tarih olduğunu düşünmemiz gerekir. Inovasyon alanının Einstein i olarak gösterilen Elon Musk gençliğinde 3 temel konunun dünyada gelecekte kendinden söz ettireceğini düşünüyordu. Bunlar; internet, yenilenebilir enerji ve uzay. Zaman geçti Elon büyüdü ve bu üç hayalini de gerçeğe dönüştürdü. İnternet için Paypal ı kurdu, Yenilenebilir enerji için Tesla elektrikli otomobili yaptı ve uzay için NASA ya destek sağlayan SpaceX firmasını kurdu.

Elon Musk, Mars’a 2025 e kadar gidilebileceğini söylüyor ve bunun üzerine çalışmalarını devam ettiriyor ancak geçen yıl yapmış olduğu Mars a yolculuk konferansında şöyle bir cümle kullandı: “Gidecek ilk kafile ölmeye hazır olsun”. Bunu söylemesinin sebebi ise şimdiye kadar Mars a göndermiş olduğumuz 44 mekik ten sadece 3 te 1 i hedefe ulaşabildi. Eğer sorunsuz bir şekilde gitseler bile geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkacaklar ve tahmini olarak yolculukları 8 ay sürecek.

Biraz Mars’ tan bahsetmek gerekirse, Mars’ ın havasının % 96 sını karbondioksit oluşturmakta (çok havadar bir yer değil) , mevsimler ve yıllar dünyaya kıyasla yaklaşık iki kat sürmektedir. Genel itibariyle çok soğuk olmasına rağmen görülebilecek en yüksek sıcaklık 21 derece olarak öngörülüyor. Bu zor şartlarda insanoğlunun orada var olabilmesi için 4 temel gereksinim duyuluyor. Bunlar; yiyecek, su, barınak ve elbise. Bu gereksinimlere tek tek bakacak olursak, elbise için radyasyonu engelleyen ve insan vücudunu sıcak tutacak elbiseler tasarlanmakta. Atmosferinin çok ince olması ve -60 derecelere varan soğuk havasının olmasından dolayı elbise olmazsa olmaz gereksinimi oluşturuyor. Besin ögeleri ise en başta dünyadan götürülecek ancak daha sonra amaç orada yetiştirmeyi sağlamak. Barınak için ise tuğla yapımında oranın kızıl toprağı kullanılacak veya oradaki yer altı mağaralarından faydalanılacak. En son olarak ise sudan bahsetmek istiyorum. Mars’ ın kutuplarında buzlu su tabakaları bulunmaktadır. Bu buz tabakaları eritilerek ihtiyaç sağlanabilir. Bunun yanında WAVAR isimli bir cihaz yardımıyla yer altı sularının çekilebileceği öngörülmüştür. Bir başka fikir ise MOXIE adı verilen cihaz yardımıyla atmosferdeki nemli havadan su çekilebilecektir. En son bahsettiğim WAVAR ve MOXIE isimli cihazlar Mars için özel olarak hazırlanmış cihazlardır ve gelişimleri hala devam etmektedir.

Kendi dünyamızda bile keşfetmediğimiz hala birçok yer var iken Mars a gidilmeden çok bir şey öğrenemeyeceğiz. Mars a koloni kurulduktan sonra orada yaşayan insanların hayatlarını gerçek Survivor tadında televizyonumuzda izleyeceğiz. Belki de oradaki insanlar maruz kalmış olacakları radyasyon sebebiyle insan ırkından çok farklı bir ırk a doğru gidebilir. Konuştukları dil ve fiziki yapıları değişebilir.



Mars ile alakalı olarak size en son Boris Kipriyanovich isimli bir Rus indigo çocuktan bahsetmek istiyorum. Bu çocuk bebekliğinden itibaren, farklı olduğunun düşünülmesine sebep olacak hareketler ve davranışlar sergilemekteydi. Çocukluğundan itibaren hiçbir hastalığa yakalanmayan ve felaketler yaşanacağı zaman baş ağrısı çekmesi gibi bazı belirtilerle bunu ortaya çıkarıyordu. 2013 yılında Rus bilim insanların dikkatini çeken Boris in aurasını çektiler ve çok güçlü bir auraya sahip olduğu ortaya çıktı. Boris kendisi ile konuşan insanlara Mars tan gelen biri olduğunu ve daha önceki hayatında orada yaşadığını söylüyor. Bunun yanında Mars ta yaşayanların dünyada yaşayan insanlardan çok daha uzun boylu olduklarını ve yer altı mağaralarında ve şehirlerinde yaşadıklarını söylüyor. Neden yer altında yaşadıkları sorulduğunda ise, Marstakilerinde önceden dünyadakiler gibi yüzeyde yaşadıklarını ancak büyük felaketler yaşanmasıyla yer altında yaşamaya başladıklarını söylüyor. İnsanoğlunun göndermiş olduğu uzay mekiklerinin ise genel itibariyle Mars a ulaşmamasının sebebini, Marslılar tarafından düşürüldüğünü söyleyerek açıklıyor.

Ömrümüz 2025 e varırsa ne olup biteceğini az çok anlayacağız.

Ya bundan Sonra?


18. yüzyılın ortalarından itibaren Birleşik Krallıkta başlayan sanayi devrimi, peşi sıra gelen birçok teknolojik gelişimi ile günümüze kadar geldi. Tabi bu süreçte dünyanın 2. Dünya savaşı yaşaması da bilim ve teknolojideki gelişimi hızlandırdı. Devletlerin birbiri üzerine güç kurma arzusu silah sanayisinde hiç denenmemiş yeniliklerin önünü açtı. Bugün eğer cep telefonlarımızı, tablet ve bilgisayarlarımızı kullanıyorsak bunda özellikle 2. Dünya savaşının çok büyük payı vardır. Peki, bundan sonra nereye doğru gidiyoruz? Gelecek yıllar içerisinde özellikle teknoloji olarak bizleri neler beklemektedir?

  Sanayi devriminin gerçekleşmesi makineleşmenin ilk adımlarını attırdı. İlk olarak iplik ve dokuma makinelerinin yapılması, James Watt tarafından buhar makinesinin icat edilmesi ve irili ufaklı birçok makineleşme devrimiyle üretilmek ve taşınmak istenen ürünler artmış oldu. Birde üstüne üstlük 2. Dünya savaşı yaşayan dünya hiç görmediği makineleri, teknolojileri ve buluşları görmüş oldu. Aşağıdaki resimde 1927 yılında Solvay Konferansına katılmış bilim adamları görülmektedir. Resimdeki bilim adamları zamanının yıldızlar topluluğu gibi. 17 si Nobel ödül sahibi ve buluşları hala günümüze yön vermiş bilim adamlarıdır. 2. Dünya savaşının belki de en önemli buluşu olan nükleer çalışmaların temellerini buradaki bilim adamları atmıştır.  



Sanayi devrimi sonrasında bilgi çağı devam etti. Bilgi çağının kapısını da aralayan aslında askeri çalışmalar oldu. İnternet; ilk olarak Amerika Birleşik Devletlerinin DARPA’ ya (Defence Advanced Research Project Agency - Savunma İleri Düzey Araştırma Projeleri Kurumu) ait bilgisayarları birbirine bağlamak amacıyla başlatılmıştır. Günümüzde yazılım ve programlama ile devam eden bu süreç hala aktif olarak devam etmektedir.
Bilgi veya bilişim çağını takip eden süreçte 2011 yılında ortaya atılan Endüstri Devrimi 4.0 ile bilişimi Endüstri ile beraber daha aktif ve kompakt bir yapıda kullanmaktır. Bu da Endüstri de kullanılan makinelerin robotik hale getirilmesini öngörmektedir. Aşağıdaki videoyu izlemenizi şiddetle öneririm. İnsan gücünü olabildiğinde aza indirerek çoğunlukla robotların çalıştığı bir araba fabrikası görülmektedir.


Gelişmiş devletlerin robotlaşma gelişimini şu şekilde anlayabiliriz; Donald Trump Amerika başkanı olduğunda Ford araba fabrikasının Meksika’da açmak istediği tesisini geri çekti ve üretimini Amerika da yapacağını söyledi. Bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler, yabancı yatırımları çekmesinin temel sebebi ucuz iş gücü olmasındandır. Ancak görünen o ki artık ucuz iş gücüne gerek kalmayacak. Tüm üretim tesisleri robotlaşmış yapılar ile kendi kendine üretebilecek. Bunun sonucunda zengin ülkelerin daha zengin, gelişmekte olan ülkelerin ise daha fazla fakir olması bekleniyor.
Peki, bundan sonra ne olacak? Sırada robotların yapay zeka modeliyle kendi kendine öğrenen ve kendi kendine tasarlayan bir sisteme geçişi olacak. Hemen hemen her yerde bu tür akıllı robotları görmüş olacağız. Belki de Steven Hawking in dediği gibi insan ırkının sonu kendi elleriyle ürettiği robotlar sayesinde olacaktır.
Eğer ki yapay zeka işleriyle uğraşmak isteyen arkadaşlar olursa son olarak Andrew kirillov tarafından yazılmış bir kütüphaneden bahsetmek istiyorum. C# olarak hazırlanmış bu kütüphaneyi kullanması çok kolay ve http://www.aforgenet.com sitesinden ücretsiz olarak temin edebilirsiniz.

2041


Yıl 2041. Emeklilik zamanıma kısa bir zaman kalmasından mıdır bilinmez ayaklarım iş yerime zar zor gidiyor. Sabah kalkıp iş için Vakıf katılım Bankası’ nın son teknoloji binasına gidiyorum. Eskisi gibi otomobil kullanmaya gerek kalmadı işe giderken. Otonom (sürücüsü olmadan kendi kendine giden) arabam sayesinde araba kullanmaya gerek kalmadan ister biraz kestirip ister biraz işlerle ilgilenip varacağım yere geliyorum. Kapıdan içeri girip klavyesi olmayan ve ses ile etkileşimli bilgisayarımın başına oturuyorum. Kod yazmak artık çok ama çok kolay. Eskiden böyle bir şey olacağını söyleselerdi muhtemelen inanmazdım. Ses komutları ile bilgisayara istediğiniz şeyleri söylüyorsunuz ve bilgisayar buna uygun algoritman yapısı ile gerekli kodları oluşturuyor. Sadece güzel bir fikriniz olması yeterli. Fikrinizi bir ürüne dönüştürmek çok ama çok kolay.

 

Tüm bankalar gibi Vakıf katılım da çok büyük bir katılım bankası olmasına rağmen şube sayısını oldukça düşürdü. Hey gidi günler. Eskiden şube sayısının çokluğu bir banka için büyüklük sayılırken şu an teknolojinin büyüklüğü bankanın büyüklüğü ile eşdeğer görülüyor. Bugün yalnızca 78 şubesi kaldı (Küsuratlı bir rakam vereyim de inandırıcılığı olsun J ). Tüm işlemler herkes tarafından çevrimiçi yapılabildiği için sadece kırsal kesimlerde şubeler var. Oralarda bile çoğu insan şube gereksinimi duymadan işlerinin kolaylıkla halledebiliyorlar.

 

Öğle yemeği vakti gelmişken biraz dışarı çıkıp hem hava alıp hem de bir şeyler atıştırayım. Yaşım ilerlediği için sadece ton balıklı salata ile öğle yemeğini geçiştiriyorum. Yemek yediğimiz tüm restoranlarda interaktif body motion teknolojisi ile çalışan oyunlar veya programlar var. Yemek sırasında ya bir şeyler okuyorsunuz ya da oyun oynayabiliyorsunuz. Oyun oynamak için herhangi bir aparata ihtiyacınız yok. Sadece elinizi havada hareket ettirmeniz yeterli. Yemeğimi afiyetle yedikten sonra sıra hesap ödemekte. Hesap ödemek için eskisi gibi nakit veya kredi kartına ihtiyaç yok. Artık devlet tüm kartları tek bir kartta toplayan bir kart geliştirdi. Nüfus, sağlık, kimlik, kredi kartı gibi tüm bilgileriniz bu kartta. Hatta inanmayacaksınız bu kart ile oy bile kullanıyoruz. Eskiden genel seçimler olur ve milletvekili seçerdik. Artık milletvekillerini seçiyoruz ancak milletvekilleri yasalaşacak maddeleri belirliyorlar, komisyonlarda görüşüyorlar ve tüm vatandaşlar referandum oylamalarını bu kartlar ile gerçekleştiriyorlar. Evimizden oturduğumuz yerden oy kullanabiliyoruz artık.

 

Çalışma saatlerinin azaltılması ile saat 15:00 gibi evime dönüyorum. Gidip biraz Marsa giden 2. Nesil koloninin hayatlarını izleyeyim. Bazen onlarla beraber olup orada yaşamak istiyorum ama bu yaşımda biraz ağır geleceğini biliyorum. Genelde götürdükleri insanlar gençlerden oluşuyor. Yavaş yavaş uykum geliyor. Yarın yine bir iş telaşı başlıyor. Yine yeniden…