21. Yüzyılın Büyük Kaygısı : Yaşlılık



İnsanlık tarihinin başladığı yer, Afrika’nın güney doğusu olarak kabul edilir. İnsanoğlu buradan öncelikle kuzeye Arap yarımadasına geçti daha sonra bir kısmı Hindistan kıyıları boyunca yol kat ederken, bazılarımız ise önce Anadolu’ ya ve sonrasında Avrupa kıtasına ulaştı. Avrupa’ ya ulaşılan tarih bundan tam 45 bin yıl önceydi. İnsanoğlu Avrupa’ ya vardığında kendine çok benzeyen bir tür ile karşılaştı. Bu insan türü Neandertal olarak anılmaktaydı ve Afrika’ dan gelen bizler, bu türün devamlılığına son verdik.

 O zamanlarda insanlığın üç ana ihtiyacı bulunmaktaydı. Bunlar; barınma, beslenme ve üremedir. Bu üç madde aynı zamanda Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinin temelini de oluşturmaktaydı. İnsanoğlu önce avcı toplumu oldu, daha sonra toplayıcı (tarım ile uğraşan) bir topluluk haline geldi. Artık bundan sonra karınlarını doyurmak için ekip biçerek daha kolay yoldan beslenme ihtiyaçlarını karşılayacaklardı. Nüfus arttı ancak o zamanlarda yaşlı olan insanların durumu ne olacak diye kimse kafa yormamaktaydı. Çünkü insan türünün ortalama yaşam süresi 18–20 yıldı[1].

 İnsanoğlu tarih boyu birçok hastalık ile karşılaştığında kitlesel yok olmanın önüne geçemiyordu. 15. Yüzyıl öncesi milyonlarca insan veba salgınından ölürken[2], bugün bu hastalık aklımıza bile gelmiyor. Aynı şekilde çiçek hastalığı, aşısı bulunana kadar yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olmuşken, bugün bir hastalık olarak bile anılmamaktadır. Sarıhumma, kolera, tifüs, sıtma gibi hastalıklar yüzyıllar boyunca can alırken insanoğlu sadece ölümünü beklemekle yetindi. 1914–1918 yılları arasında yaşanan I. Dünya Savaşında toplam 17 milyon asker ve sivil yaşamını yitirirken[3], 1918 yılında baş gösteren İspanyol nezlesi 50 milyon ile 100 milyon arasında insanın ölümüne sebep olmuştur. Bazı salgınlar savaşlardan bile büyük sayıda insanın ölümüne sebep oluyordu. Yine o zamanlarda insanların yaşlılık ile ilgili bir kaygıları yoktu. Çünkü yaşam süresi beyaz erkeklerde 54 ve siyah erkeklerde 46’ydı[4].

 İnsanoğlu dünyanın o tarihe kadar göreceği en büyük savaşı da yaşamıştı. 2. Dünya savaşı yaklaşık 65 milyon insanın yaşamına mal olmuştu. Bu kadar büyük bir savaşın yaşanması ve aynı zamanda atom bombasının kullanılması aslında bir şeyi de gösteriyordu. Artık gelişmiş bir topluluktuk, şehirleşmiştik, sanayi devrimi bayağı bir yol kat etmişti, teknolojiyi kullanıyorduk ve kendi yaşamımızı daha kaliteli kılmak için bir şeyler yapabilirdik. Ve sonunda bunu başardık. Bilimin ve teknolojinin gelişmesi hastalıkların önüne geçti, daha kaliteli, sağlıklı ve uzun yaşamaya başladık. Bu uzun yaşam yaşlı bireylerin sayılarının da artmasına sebep oldu.

 2. Dünya savaşına kadar problem olarak görülmeyen yaşlılık, günümüz insanının en büyük sorunlarından birisidir. Yapay zekâ, Endüstri 4.0 ve buna paralel olarak Japonların ortaya attığı Toplum 5.0 ‘ın ana amacı yaşlanan toplumları, gençler gerekmeden refah seviyesini sağlayabilmektir. Ancak ne kadar çalışma yapılırsa yapılsın genç nüfusa ihtiyaç her zaman olacaktır. Sonuçta gelecek nesillerin devamı için insan üremek zorundadır.

 Yaşlanma problemine önlem almak isteyen Kanada, Birleşik Devletler ve Avustralya gibi ülkeler ise göçmenlik modelini uygulamaktadır. Örneğin Kanada, önümüzdeki 3 yıl içinde yaklaşık 1 milyon nitelikli göçmene ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor[5]. Göçmenleri alırken, Kanada’nın uygulamış olduğu puanlama modelinde genç bireyler en yüksek puan kazanan bireyler olmaktadır. Yaşınız 18–35 arasında ise en yüksek puanı kaptınız demektir[6]. Tabii ki sadece yaş yeterli değil, aynı zamanda belgelenmiş İngilizce bilgisi ve mesleki tecrübe de gerekmektedir. Eğer göçmenler Kanada’ya alınmaz ise 2036’ ya geldiğimizde nüfusunun 3'te 1'i yaşlılardan oluşmuş olacaktır[7].

 Eğer Şekil-1 deki 2050 nüfus projeksiyonuna bakarsak, gelişmiş ülkelerin %30 -%40 oranlarında nüfusunun yaşlılardan oluştuğu görülmektedir. Bunun yanında Afrika ülkelerinin ise yaşlı nüfusunun olabildiğince düşük olduğu görülmektedir. Avrupa’ ya kaçak olarak giden göçmenler ,Avrupalıların gelecekte çok işine yarayacak. Bugün karşı çıkmalarının sebebi ise, ne var ne yok tüm göçmenleri almak istemediklerinden dolayıdır. Yani eğer bir göçmen alacaklarsa seçerek almak istiyorlar.

Şekil-1


Türkiye’den biraz bahsetmek gerekirse, ülkemizin 2018 verilerine göre ortalama yaşam süresi 78' dir ve nüfusumuzun % 14 ‘ü, 65 yaş üstü bireylerden oluşmaktadır. 2050 yılına geldiğimizde, nüfusumuz 95 milyona ulaşacak[8] ve 65 yaş üstü nüfus oranı %21,6 olacaktır. Bunun için Cumhurbaşkanımız en az 3 çocuk ısrarını devam ettirmektedir. Çünkü nüfusumuz yaşlanıyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, diğer gelişmiş ülkeler gibi teknoloji devrimini yakalayamaz ise işler çok da iyi gitmeyecektir. Onların yaşlılarına bırakacağı bir teknolojik gelecekleri var; işlerini yapan robotları, arabalarını süren otonom araçları ve gelir getiren kendi kendine çalışan fabrikaları. Bizler ise ya genç nüfusu dinamik tutacağız ya da teknolojik olarak onlar gibi olacağız. Eğer her ikisini de başarırsak işte o zaman voleyi vurduk demektir.

Referanslar

[1] https://www.sabah.com.tr/yasam/2009/05/13/ilk_insandan_bu_yana_omur_uzunlugu
[2] http://www.justiniansflea.com/events.htm
[3] https://www.bbc.com/news/magazine-25776836
[4] https://www.seniorliving.org/history/1900-2000-changes-life-expectancy-united-states/
[5] https://www.immigration.ca/canada-immigration-plan-targets-near-1-million-immigrants-3-years
[6] https://www.canada.ca/en/immigration-refugees-citizenship/services/immigrate-canada/express-entry/eligibility/federal-skilled-workers/six-selection-factors-federal-skilled-workers.html
[7] https://www.weforum.org/agenda/2018/12/canada-wants-to-take-in-more-than-1-million-new-immigrants-in-the-next-3-years/
[8] https://www.populationpyramid.net/turkey/2050/

Amerika Ticaret Savaşlarını neden başlattı?


1903 yılında Henry Ford tarafından kurulan Ford Motor Şirketi ve ardından Dodge, Chrysler gibi firmalar ile birlikte Detroit 20. yüzyılın başlangıcında otomobil endüstrisinin başkenti haline geldi. 1920’li yıllarda dünya üzerinde üretilen araçların % 94’ ü bu şehirde üretilmekteydi. 1930’larda ise bu oran % 82’ydi, 1940’lara gelindiğinde %92 seviyesindeydi. Bu kadar üretim olduğunda şehir kalkındı, dışarıdan göç aldı ve şekil-1 de görüldüğü gibi 1950’li yıllarda nüfusu yaklaşık 2 milyona yanaşmıştı. Otomobil endüstrisi ile birlikte yan sanayi ve hizmet sektörü de gelişmişti. Bu şehirde yaşamak artık bir zenginlik göstergesiydi.

Şekil-1: Detroit’in yıllara göre nüfusu

1950’li yıllardan sonra otomobil piyasasına yeni ortaklar girmeye başladı. İlk önce Volkswagen daha sonra ise Toyota Amerikan arabalarının tahtını sallamaya başladı. Şekil-2 de görüldüğü üzere 1950’li yıllarda piyasanın % 75’i Amerikan arabalarının elinde iken artık Alman ve Uzakdoğu arabaları da isminden söz ettirmeye başlamıştı. Detroit şehri kan kaybetmeye başlamıştı artık. Otomobil piyasası kaybedildikçe nüfus azalmaya ve sektör küçülmeye gitti. Bu düşüş 2009 yılına kadar artarak devam etti ve Detroit şehri artık iflas etmişti. Nüfus 700 bine kadar düşmüş, insanlar evlerini bırakıp başka şehirlere göç etmek zorunda kalmıştı. Fabrikalarda da durum farksızdı; fabrikalar nükleer bomba düşmüş şehirleri andırıyordu. Detroit şehri hayalet şehir haline gelmişti. Evlerin ve işletmelerin boş olması yağmalama ve gasp olaylarının da artmasına sebep oldu. Öyle ki; Forbes[1] dergisine göre Amerika Birleşik Devletleri’nin en tehlikeli şehriydi. Her 100 bin kişide şiddetli suç oranı 2137 kişiydi.

Şekil-2: 1950 yılından günümüze otomobil piyasasının ülkelere göre dağılımı

ABD en kuvvetli olduğu yerden gol yemişti. Şekil-3 teki 2016 yılına ait istatistikleri incelediğimizde piyasa artık diğer ülke otomobilleri tarafından da paylaşılmakta hatta ilk 3 sırada hiçbir Amerikan otomobil gurubu bulunmamaktaydı. ABD hem bir sektörü kaybetmiş hem de o sektörün bulunduğu şehirde anarşinin çıkmasına bir şey yapamamıştı.

Şekil-3: Markalara göre araç satışları (2016)

ABD sadece otomobil endüstrisinde güçlü değildi. 2018 yılına geldiğimizde büyüklük göstergesi olan eğitim, savunma sanayisi, bilişim ve sağlık gibi konularda hep listenin en üst sıralarında yer alan firmaları bulunmaktadır. Örneğin, şekil-4’ te de görüldüğü üzere en iyi üniversiteler sıralamasında ilk 10 da 5 ABD üniversitesi bulunmaktadır. Bilişim firmaları için de durum farksızdır. İlk 10 bilişim firması içinde 6 firma Birleşik Devletler’ indir. Ancak dünya her geçen gün daha da küreselleşmekte ve yeni rakipler her zaman çıkmaktadır. ABD’nin gelecekte en büyük rakibi Çin olacak gibi görülüyor. ABD’nin şuan ki nüfusu 325 milyondur. Ancak Çin yaklaşık 1 milyar 400 milyon nüfusu ile ABD tarafından yakalanması mümkün görülmüyor.

 ABD’nin neden ticaret savaşlarına başladığının asıl sebebi de burada ortaya çıkıyor. Çünkü yılanın başını küçükken ezmek istiyor. Kendisine rakip olacak her ekonomi, kendisinden bir şeyler götürebilmektedir. Bunun için şuan hali hazırda gücü var iken Rusya, Çin ve hatta Avrupa Birliği ülkelerine güç göstermekten sakınmıyor. Amerika Birleşik Devletleri’ ni para haricinde bir arada tutacak bir olgu yoktur. Amerika diye bir millet yoktur. Bunun için “Amerikalılar yürüyün!” denildiğinde harekete geçecek çok az insan vardır. Avrupalıların, Güney Amerikalıların ve Uzak doğuluların göç ettiği ve karma olarak yaşadığı bir ülkedir. Bu insanları, çok büyük ölçekli bir sorun yaşamaları halinde, kendi öz ülkelerine geri dönmekten kimse alıkoyamaz. ABD’ de din de insanların önemsediği bir değer değildir. Çoğunun Hristiyan olduğu bilinir ancak bunun birliktelik sağlayan bir olgu olduğunu kimse iddia etmez. Peki, nedir bu insanları bir arada tutan şey? Tabi ki; ABD’ nin zenginliği. Peki, bu zenginlik azalırsa Detroit’ te olduğu gibi anarşinin ortaya çıkmayacağını kim söyleyebilir. Bunu önlemek için ABD ticaret savaşını kazanmak zorundadır.

Şekil-4: ABD’ nin de içinde olduğu bazı alanlarda ilk 10 liste

[1] https://www.forbes.com/pictures/mlj45jggj/1-detroit/#2c3b978e69d9

Göçmenliğin Getirdiği Zenginlik



2018 Dünya Futbol turnuvasında hepimizin ilgisini çeken bir olay oldu. 23 kişilik Fransa milli takımı, 15 Afrika kökenli göçmen futbolcusu ile Dünya kupasını kazandı. Bu şekilde bakınca aslında göçmenliğin çok da kötü bir şey olmadığı görülüyor ancak her nedense haberlerde göçmenlerin sorunlarına şahit oluyoruz ve kötü izlenim aklımızda yer ediyor. Bu yazıyı okuduktan sonra aslında göçmenliğin dünyanın en büyük zenginliklerinden biri olduğuna kanaat getireceksiniz.

 Dünya üzerinde göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı ülkelere bakalım; Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Almanya, Fransa, İsviçre ve Hollanda. Bu ülkelere göz attığımızda aklımıza ilk gelen şey zenginlik ve refahlık oluyor. Sadece Amerika Birleşik Devletlerinde bile, yaklaşık 47 milyon yabancı ülke doğumlu insan yaşamaktadır. Bu insanların getirdiği zenginlik ABD’ nin süper güç olmasını sağlıyor. Eğer Fortune 500 içindeki şirketleri incelersek, 216 tanesinin göçmenler tarafından kurulduğunu görmekteyiz ve bu şirketlerin %45’ ini yüksek teknoloji olarak adlandırdığımız inovasyon temelli işler oluşturmaktadır(1). Apple ,Google ,Amazon ,Facebook ,Oracle ,IBM ,Uber ,Airbnb ,Yahoo ,Intel ,EMC ,eBay ,SpaceX ,VMWare ,AT&T ,Tesla ,NVIDIA ,Qualcomm ,Paypal ,ADP ,Reddit ,SlackHQ ,WeWork ,Stripe ,Cognizant ,Intuit(2) ve daha niceleri birinci ve ikinci jenerasyon göçmenler tarafından kurulmuştur. 

Biz Türkler de aslında birer göçmeniz. Orta Asya bozkırlarından kalkıp gelip Anadoluyu mesken edindik. Göç etmiş Anadolu Türkleri, Orta Asya Türklerine göre daha modern ve zengin bir hayat yaşamaktadırlar. Daha sonra bazı Türkler Avrupa’ ya göç ettiler. Özellikle Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda’yı ikinci yurtları olarak gördüler. Bu Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler ise Anadolu’ da yaşayanlara göre daha modern ve zengin bir hal almışlardır. Çocuklukluğumuzda yaz tatillerinde mahallemize gelen Almancılar hep imrenilen insanlar olmuşlardır. Hele birde Mercedes ile gelmişse. Çünkü bizden daha varlıklıydılar. Bazı Türkler ise Avrupa ile de yetinmedi; çok daha uzaklara Amerika’ ya ve Kanada’ ya göç ettiler. Amerika’ ya giden göçmen Türklerin içinden Mehmet Öz, Muhtar Kent, Ahmet Ertegün, Fahir Atakoğlu, Aziz Sancar, Selçuk Şirin ve daha birçok başarılı insan çıktı.Amerika’ da yaşayanlar ise Avrupalı Türklere göre çok daha başarılı ve zengin insanlardan oluşmaktadır. Muhtemelen bir gün Mars’a giden Türkler olursa, Amerika’dakilerini de geride bırakacak bir başarı ve zenginliğe sahip olabilirler.

 Suriyeli mülteciler yüzünden şuan ülkemizde de büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugünün mültecileri geleceğin göçmenleri olarak hayatlarına devam edecek gibi görülüyor. Aslında ülkemize gelen göçmenleri iyi değerlendirebilirsek, ilerleyen zamanlarda onlardan daha fazla verim elde edebiliriz. Göçmen olan insanlar, kaybedecek bir şeyleri olmadığı için daha atik ve girişimciliğe açık olabilmektedirler. Çoğunluğunu Suriyeli göçmenlerin oluşturduğu ülkemizde de bu insanlara yeterli eğitim olanaklarını sunabilirsek, belki 10-15 yıl sonra hem ülkemize hemde kendilerine beklediğimizden çok daha fazla zenginlik sunabilirler. Üzerimize düşen sadece bunun bilincinde olmamızdır.



Değişime Ket Vurma!



1445 yılında bir Alman kuyumcu dünyanın seyrini değiştirecek bir yeniliğe imza attı. Adı Johannes Gutenberg olan bu mucit, batının gücü eline almasına olanak sağlayacak, hareketli mekanik tipte matbaanın buluşunu yaptı. Onun zamanına kadar baskılar ya el yazması ile yada tahta kalıplar ile yapılmaktaydı. Geliştirdiği yenilik ile kitaplar, daha hızlı basılabilecek ve her kesime ulaşması sağlanacaktı.

 Roma ve Bizans imparatorluklarının şaşalı geçmişi, yerini Osmanlı imparatorluğunun egemenliğine bırakmıştı. Bu yenilik sayesinde Avrupa küllerinden yeniden doğabilecektir. Matbaa sayesinde bir çok kitap basılabilecek, basılı haritalar ve coğrafi bilgiler içeren kitaplar birçok denizcinin eline ulaşabilecekti. Avrupa bu sayede coğrafi keşifler yoluyla zengin Amerika topraklarının kaynaklarına ulaşabilecekti.

Avrupa'da matbaa o kadar yaygınlaştı ki; okuma yazma oranı kendi zamanının zirvesi sayılacak bir hal aldı. 1800’ lü yıllara gelindiğinde İngiltere de kadınlarda okuma yazma oranı % 40, erkeklerde ise % 60'dı. Bu okuma ve yazma seferberliği daha sonraları İngiltere’ de sanayi devriminin başlamasına sebep oldu. Artık Avrupa dümeni eline almıştı. Peki Osmanlı İmparatorluğunda durum nasıldı? II. Beyazıd, I. Selim gibi padişahlar tarafından ferman çıkartılarak matbaa ile Arapça baskı yapılması yasaklanmıştı. Matbaa ancak Osmanlı topraklarına 1727 yılında gelebilmişti. Avrupa'dan tam 282 yıl sonra. İbrahim Müteferrika matbaayı getirip kendisi ve ailesi ile birlikte 1800'lü yıllara kadar baskı yapmaya devam ettirseler de, sadece 24 kitap bastırabilmişlerdir. Çünkü her basılan kitap din ve hukuk alimleri tarafından izne tabi tutulmuştu. İzin verilmeyen kitapların basımı imkansızdı. Bu sonuçlar neticesinde 1800’lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda okuma yazma oranı % 2-3 seviyesindeydi. Bu oran İstanbul dışında diğer eyaletler de içler acısıydı.

 Yıllar geçti, 2000'li yılların başından itibaren internetin yaygınlaşması ve teknolojide çığır açılması ile birlikte, gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat doğdu. Bilgi teknolojileri konusunda sermaye gerektirmeden sadece yazılım yoluyla para kazanabilmekteydi. Bu şekilde birçok genç milyonlarca dolarlık şirketlerin sahibi oldu veya bir yazılımcı olarak firmalarda kendilerine yer buldular. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde sahip olabileceğimiz mesleklerin sadece % 2 sini bilmekteyiz. Muhtemelen geriye kalan % 98'lik iş sahası internet, kodlama ve inovasyon tabanlı işler ile alakalı olacaktır. Şöyle ki ; aşağıda bulunan ve bu işleri yapan kişilerin aylık binlerce dolar kazandığı işler, 10 yıl öncesine kadar yoktu. Bu işler sadece en popüler olanlarıdır. Aslında her yıl adını bilmediğimiz onlarca yeni iş sahası ortaya çıkmaktadır.

 Son 10 yılda ortaya çıkan meslekler 

 1- Mobile app developer
2- Social media manager
3- Uber Driver
4- Cloud computing specialist
5- Driverless car engineer
6- Data scientist
7- Drone operator

Bilgi teknolojileri konusunda meslek hayatlarına yeni başlayacak, başlamış veya yıllardır çalışan arkadaşların bu kadar hızla devam eden gelişime ayak uydurmaları olmazsa olmazdır. Yeni meslekleri ve yeni teknolojileri sürekli takip edip, hayat boyu öğrenme prensibini hayatlarına sokmaları gerekmektedir. Yani, ben C sharp biliyorum ben Java biliyorum bu bana yeter diyorlarsa havalarını alırlar. Daha çok Data Science, Yapay Zeka, Derin Öğrenme ve Makine öğrenmesi, Endüstri 4.0 gibi konular üzerine çalışmalar yapılması, maaş ve kariyer anlamında ilgili olanları ileriye taşıyacaktır. Eğer bu kadar hızlı değişimi geç fark ederseniz ve hiçbir tepki veremezseniz, Osmanlı İmparatorluğu’ nun matbaa konusunda başına gelen sizin de başınıza gelecektir.

 Son olarak, kurumların bir çalışandan 2020 ve 2015 yılında beklediği özellikler görülüyor. 2020 ve sonrası kritik düşünce, problem çözme ve yaratıcılık gibi analitik düşünce gerektiren özellikler daha ön planda olacaktır. Bunları da gözden kaçırmamanızı öneririm.

2020 yılında gözde özellikler 2015 yılında gözde özelliker
1- Karmaşık problem çözme 1- Karmaşık problem çözme
2- Kritik düşünce 2- Başkalarıyla koordinasyon
3- Yaratıcılık 3- İnsan yönetimi
4- İnsan yönetimi 4- Kritik düşünce
5- Başkalarıyla koordinasyon 5- Müzakere
6- Duygusal zeka 6- Kalite kontrol
7-Karar ve karar verme 7- Hizmet yönelimi
8- Servis Oryantasyonu 8- Karar ve karar verme
9- Müzakere 9- Aktif dinleme
10- Bilişsel esneklik 10- Yaratıcılık

BT işinde yurt dışında çalışabilir miyim ?


Türkiye de Bilgi teknolojileri işinde çalışmak diğer mesleklere oranla geliri daha iyi olan bir iştir. Genellikle yurt dışına eğitim amaçlı olarak giden Türk vatandaşları, üniversite veya yüksek lisanslarını bitirdikten sonra eğitim gördükleri ülkelerde çalışma deneyimleri de yaşamaktadırlar. Ancak Türkiye'den direk olarak yurt dışına çalışma amaçlı gitmek pek de kolay değildir. Bu yazıda sizlere hangi işler yurt dışında revaçta, hangi ülkelere gidilir ve ne şekilde gidilebilir konularından bahsedeceğim. 

Bilgi Teknolojileri işinde en çok iş yoğunluğunun olduğu ülke Amerika Birleşik Devletleri' dir. Bu ülkenin 2017 yılına ait verilerine göre en çok iş alanı olan Bilgi Teknoloji meslekleri şunlardır;

1. Data scientist
2. Software development and information technology operations (DevOps) engineer
3. Data engineer
4. Database administrator
5. User experience (UX) designer
6. Solutions architect
7. Software engineer
8. Quality assurance (QA) manager
9. Mobile developer
10. Systems administrator
11. Technical account manager
12. Product manager
13. User interface (UI) designer
14. Business intelligence developer
15. Information technology (IT) manager
16. Data architect
17. Php developer
18. User interface (UI) developer
19. Network administrator
20. Scrum master

Bu liste Amerika Birleşik Devletlerine aittir ve diğer gelişmiş ülkelerde de üç aşağı beş yukarı benzerlik göstermektedir. Peki çalışmak için hangi ülkelere gidilebilir? Bunların listesi de şu şekildedir;

1. ABD
Amerika Birleşik Devletleri tabi ki listenin en başındaki ülkedir. 2017 ekim ayı verilerine göre ülkedeki işsizlik oranı % 4.1' dir. 325 milyon nüfusu olan bir ülkede % 4.1 oranı sadece sirkülasyondan doğan bir değerdir.  Bunun için Birleşik devletlerde yeteri kadar iş sahası vardır ve bilgi teknolojileri işleri gayet büyük bir yer tutmaktadır.  
Bu kadar çok iş olup bu kadar işsizlik oranı düşük olsa da ABD’de çalışmak hiç de kolay değildir. Yazının başında dediğim gibi genellikle eğitim amaçlı gidenlerin, eğitimlerini bitirdikten sonra çalıştıklarını görüyoruz. ABD’de çalışmanız için ya çalışma vizeniz (H1) olmak zorunda yada Green Card çekilişine katılıp göçmen olarak gitmeniz gerekir. Çünkü bir iş bulsanız bile size ilk soracakları çalışma vizenizin olup olmadığıdır.

2.KANADA
Kanada, ABD ye çok benzeyen bir ülke olsa da nüfus olarak yaklaşık 36 milyondur. Bu sebepten dolayı iş bulmak ABD ‘deki kadar kolay değil. Aynı zamanda iş bulsanız bile yine sizden çalışma vizesi istenecektir veya göçmen olarak gitmek isterseniz de dil, meslek, yaş, tecrübe gibi maddelerden belli bir puanı tutturmanız istenecektir. 

3.KOSTA RİKA
Bazılarınız bu yazıyı okuduğunda Kosta Rika ne alaka diyebilir. Ama bu ülke Orta Amerika kıtasının İsviçre’ sidir. Bunun için burada da nitelikli BT işleri bulmanız mümkündür ve çok güvenli bir ülkedir.

4.İNGİLTERE
Çalışma vizesi gereken ve alınması zor olan ülkelerden biridir. Aynı zamanda hayat şartları pahalıdır.

5.İRLANDA
İrlanda’ nın başkenti Dublin, Dünyaca ünlü birçok BT firmasının ana merkezlerinin bulunduğu bir şehirdir. Google, Facebook, Twitter , LinkedIn, Amazon, Etsy, Zalando, Groupon, PayPal, AirBnB ve Uber bu şehirde bulunuyor. Türklere karşı oldukça sıcak kanlı vatandaşları olan İrlanda da çalışmak için çalışma vizesine ihtiyaç duyacaksınız. 

6. MANŞ ADALARI
İngiltere ile Fransa arasında kalan adalardan oluşan, offshore finansın Avrupadaki merkezi konumunda bulunan ve Kanal adaları diye de adlandırılan bir ada grubudur. Çalışma vizesi almak İngiltere kadar zor değildir ve 500 bin dolara bir ev alırsanız burada direk olarak oturma izni de almış olursunuz.

7. KATAR & BAE
Bu iki ülkeyi beraber değerlendirmek hiç yanlış olmaz. Aralarında tek fark Katar için vize gerekmiyorken Birleşik Arap Emirlikleri için vize gerekmektedir. Ancak çalışmak için her iki ülke içinde çalışma vizesi almanız gerekir. Çalışanlarının çoğunu Hintlilerin oluşturur ve firmaların üst yönetimlerinde genellikle İngilizler bulunmaktadır. Maaş olarak 5000 dolar civarı bir ücrete anlaşsanız da 2000 dolar civarını sadece kiraya vereceğinizi unutmayın. Geriye kalan 3000 dolar ise  hayat pahalılığından dolayı diğer harcamalarınıza gidecektir. Karşılaştırma yapmak için şunu söylemek yeterli olacaktır sanırsam; 2017 yılında BIM de 5 TL ye satılan bir yoğurt Katar da 17 TL dir.

8. AVUSTRALYA & YENİ ZELANDA
Avustralya her yıl göçmen olarak belli meslek gruplarından insanları ülkelerine davet etmektedir. Bu meslek gruplarının içersin de Yazılım ve Analist içerikli işler de yer almaktadır. Dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ve gayet refah seviyesi yüksek olan iki ülkedir. 

9. İSVİÇRE
 Benim gözümde Avrupa'nın en güzel ülkesi. Finans sektörü muazzam derecede gelişmiş ve 70 bin Türkün yaşadığı bir ülkedir. Avrupa'nın belkide huzurla tek yaşanabilir ülkesi ancak kabul edilmek oldukça zor. Çünkü, sadece İngilizce bilmek bu ülkede çalışmak için yeterli değil, aynı zamanda Fransızca veya Almancadan birini de bilmeniz gerekiyor. 

Bir BT çalışanı olarak yurt dışında çalışmak için gitmek istediğiniz ülkenin size çalışma vizesi vermesi için belli başlı yetkinliklere sahip olmanız gerekmektedir. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz;

1. Dil bildiğinizi TOEFL veya IELTS sınavlarından hatırı sayılır bir skor ile tescillemeniz gerekiyor. Örneğin Kanada göçmenlik başvurusu için yapılan puanlamada 80 üzeri bir TOEFL skoru almak sizi kabul edilebilir kılacaktır.

2. Türkiye de okuduğunuz üniversitelerin yurt dışında bir değeri olmayabiliyor. Bunun için Microsoft veya Cisco gibi Uluslar arası sertifikalar alıp başvurmanız size katkı sağlayacaktır.

3. iş bulmak için indeed.com, monster.com, bayt.com gibi siterlerden başvurabilirsiniz. Ancak bu sitelerden başvurumu yaptım yeter diye düşünmek oldukça yersiz. Yapılması gereken şey; linkedin.com üzerinden ilgili firmaların insan kaynaklarına direk ulaşabilir veya insan kaynakları işi yapan aracı firma veya kişilere direk ulaşmanız gerekecektir.

4. İyi bir referans ve ön yazıya da ihtiyacınız olacaktır. Size referans olacak bir akademisyen veya müdür den alacağınız yazı ile kendinizi anlatacağınız bir ön yazı sizi bir adım öne geçirecektir.

Sonuç olarak; böyle bir niyetiniz var ise çok uğraşıp emek vererek istediğiniz ülkeye çalışma amaçlı gidebilirsiniz. Ancak Türkiye'de kazanılan BT ücretleri, ülkelerin kişi başı gelirleri baz alındığında hiç de yadsınamayacak kadar iyidir.  Avrupa ve Amerika'da çalışan insanların belli bir yıldan sonra geri döndüğünü görürsünüz. Bunun sebebi ise, yönetici olarak asla bir yabancıyı değerlendirmezler. Bu kişilerde bu şansını Türkiye’ye gelerek kullanmaya çalışırlar.